top of page
Özlem Alataş

Nardugan Bayramı




Her şeyi sadece şekilsel  yapmak ve sebeplerini araştırmamak toplumsal bir alışkanlık olmuş. Belki de kolayımıza geliyor.  Vaktimiz yok böyle şeylere. Merak etmek, heyecan duymak, hayal kurmak sadece çocuklara aitmiş gibi, elimizi eteğimizi çekmişiz masallardan, efsanelerden… Ama bazı semboller okyanusa bırakılmış şişedeki mektup gibi nesilden nesile dalgaları aşıp gelmeyi başarmış oturma odalarımıza. Bir çoğumuzun evine her yıl Aralık ayında kurulan ağaçtan söz ediyorum. Çocuksu bir coşku ve heyecan dolar içimize bunu yaparken. Kültürümüze yabancı sandığımız bu seremoniler gizliden gizliye hoşumuza gider. Avrupa özentisi miyiz diye suçluluk duyarız bazen. Ama birbirimize hediye almaktan ve o günlerde bir kutlama havasına girmekten de alıkoyamayız kendimizi. Alıkoyamayız çünkü bu gelenek çok ama çok eski dedelerimize, ninelerimize dayanıyor. Atalarımızdan geliyor. Ve çok anlamlı evrensel gerçekleri anlatıyor sessiz bir gülümseme ile. Sabırla bekliyor anlaşılmayı. Sabırla bekliyor gerçek anlamı ile kutlanmayı.

 

Dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çağ anlatıyor ve dile geliyor semboller bir anda.  Bu geleneklerin kökenini, bir çok şey gibi Orta Asya da yaşamış Aryanlar, Ariler ya da Bra Türkler olarak bilinen kavimlere kadar uzandığını anlatıyor. Çağ diyor ki;  Bra Türkler de 21 Aralık tarihinin çok özel bir anlamı vardı. Gece ile gündüzün kavgasında güneşin kavgayı kazandığı gün olarak kabul edilirdi.  Bu günden itibaren günler uzamaya başlar ve şenlikler düzenlenirdi. Sadece Orta Asya’da yetişen, ölümsüzlüğün simgesi olarak kabul edilen ve Türk Mitolojisi’ne göre tüm insanların türediği ağaç olan Akçaçam ağaçlarını süsler ve bu ağaçların altında ve çevresinde geleneksel oyunlar oynar, şarkılar söyler ve eğlenceler düzenlerlerdi.

 

Bu ağacın altına, Tanrı’ya, iyi insanlara,  iyi şeyler sunduğu için hediyeler konurdu. Tanrı, gelecek yıl,  iyi şeyler versin diye dallarına iyi dileği simgeleyen bezler, süsler bağlanırdı.  O gün aileler bir araya gelir, yaş ve kuru meyveler, şekerlemeler yenirdi.  Aile ve dostlar bir araya gelinirse, kalabalık olarak kutlanırsa, ömrün uzayacağına ve uğur geleceğine inanıyorlardı. Bu günlerde kötü olanlar iyi, cimri olanlar eli açık oluyordu. Yer altında kötülüklerin tanrısı ve aynı zamanda gök tanrısı Ülgen in kardeşi olan Erlik’in de o gün ortaya çıktığına inanıyorlardı. Erlik bile o gün iyi olmayı seçiyordu. Eli açık, kürklü kaftanlı, kırmızı başlıklı, çizmeleri ve elinde torbası ile hediyeler dağıtıyordu herkese.

 

Güneşin yeniden doğuşu kutlanıyordu, Işığın karanlığa olan zaferi, iyiliğin kötülüğe olan zaferi. Kötülüğün, iyiliğin kardeşi olması ve onun da dönüşebilmesi, vermenin ve paylaşmanın önemi anlatılıyordu sembollerle.  Bu bayramın adı Nardugan’dı. Nar, Güneş demekti. Bereket demekti. Dugan, doğan demekti. Nardugan, güneşin yeniden doğuşunun bayramıdır. Ağacın dallarına portakal ve nar asılırdı. Bereket olsun diye. Şimdi ise renkli toplar asıyoruz aynı heyecanla.

 

Türk mitolojisine göre yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bulunan bu akçaçam gökyüzünün en tepesinde Tanrı’nın sarayına kadar uzanıyor. Hayat ağacı diyorlar ona. Bu ağaç günümüzde sadece yılbaşında salonumuzda değil, halılarımızdan, kilimlerimizden de bakıyor bizlere.

 

Bazı öğretiler, yazılarla değil, işte tam da bu şekilde şifrelenerek taşınıyor nesiller boyu kalplerden kalplere… Ne mutlu bu mesajları doğru anlayıp, coşkuyla hissedip, katılabilenlere…

163 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page